Görsel

Bir Türkiye Vatandaşı Olarak, Hollanda’daki Türk Protestoculara Sempati Duymuyorum

You can read the English version here.

Türk hükümetinin dış politika açısından son iki haftada yaşadıklarını kriz olarak tanımlamak bile hafif kalır. Önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Almanya’ya saldırdı ve ülke yönetimini “Nazi” olmakla itham ederek bir diplomatik kriz başlattı, şimdi de aynı taktiği Hollanda için kullandı. Sebebiyse, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ziyaret amacı hakkında Türk konsolosluğunun yalan söylemesi sonucunda Hollanda’nın, Çavuşoğlu’nun uçuş iznini iptal etmesi ve aynı sebepten ötürü Aile Bakanı’nı da sınırdışı etmesi.

Normalde bu tür konuları daha derinlemesine incelemeyi tercih ederdim fakat bu konu benim için oldukça duygusal bir noktaya geldi. Mesele şu ki dostlarım, Türk hükümeti şu anda Avrupa’nın medeniyetinin diktatörlüğe dönüştüğünü ve otoriterliğin pençesinde olduğunu, demokrasinin bittiğini iddia ediyor, çünkü Türkiye’nin vatandaşlarına her gün reva gördüğü muameleyi Hollanda bu kez Hollandalı Türklere yaptı. Bu mide bulandırıcı ikiyüzlülük benim Rotterdam’daki Türk Konsolosluğu önündeki protestoya katılan, Hollanda polisi tarafından tazyikli suyla dağıtılan Hollandalı Türklere karşı tüm sempatimi kaybetmeme neden oldu.

Bunu söylemek benim için de oldukça üzücü ama burada yüce bir duruş sergilemekte zorlanıyorum. Hollanda hükümetinin saldırgan tutumunu savunmayacağım ama benim ahlaki bakış açıma göre, bu protestoculara ikiyüzlülük dışında başka bir sıfatı reva göremiyorum, şu sebeplerden dolayı:

  • Türk hükümetine duyulan sempati, Türk hükümetinin muhalefeti bastırmak, terörist diye etiketlediği akademisyenleri, politikacıları, gazetecileri ve entelektüelleri hapse attırmak için başvurduğu yöntemlere sempati duymaktır.
  • Türk hükümetine sempatiniz yoksa ve sadece ifade özgürlüklerini savunuyorsanız bile, anlamanız gereken şey şu ki bu kişiler sadece ifade özgürlüklerini kullanmayı amaçlamıyorlar. Cumhurbaşkanına sınırsız güç verecek bir referandum kampanyası yürütüyorlar. Ve bu kampanyanın odağını “Hayır” diyen herkes olarak belirlediler, “Hayır” demeyi vatana ihanet ve teröre destek olarak gösteriyorlar. Bu sebepten dolayı ağızlarını her açtıklarında, benim ailem ve dostlarımın güvenliğini tehlikeye atıyorlar.
  • Rotterdam’daki protestocuların büyük çoğunluğu muhtemelen referandumda “Evet” diyecek, bu sayede de cumhurbaşkanına verilecek sınırsız gücü tasdikleyecek ve gelecekteki Erdoğan karşıtlarına uygulanacak her baskı ve şiddeti meşrulaştırmış olacaklar. Bu insanlar Almanya’da, Hollanda’da ve diğer Kuzey Avrupa ülkelerinde temel insan hakları güvence altına alınmış şekilde, kaliteli eğitim ve sosyal devlet fırsatlarından istifade ederek rahatlıkla yaşarlarken, Türkiye’de gittikçe vahşileşen ve ülkede yaşayan vatandaşlarının elinden tüm bu hakları ve imkanları söküp almaya çalışan bir diktatörlüğü, gözlerini kırpmadan desteklemeye devam ediyorlar.
  • Bu insanların çoğunun Türkiye’ye geri dönüp yaşamak istemediğini, sadece yazları gelip yaşadıkları yerlerdeki imkanlarla hava attıklarını görmek oldukça komik. Çünkü bu kişiler aynı zamanda Erdoğan’ın liderliğini oldukça beğenmekte ve Türkiye’nin ne kadar güçlü olduğunu her fırsatta dile getirmekte. Eh, madem Türkiye’nin yönetimini bu kadar beğeniyorlar ve Hollanda’daki baskıdan bu kadar rahatsızlar, bu insanları Türkiye’ye geri dönmekten alıkoyan nedir?
  • Bu kişiler Erdoğan “teröristleri”, “iç mihrakları”, “hainleri” ortadan kaldırdıkça alkış tutarken, neden Hollanda hükümeti onlara aynı muameleyi yaptığında bu kadar öfkelendiler ve “Demokrasi isteriz!” diye haykırmaya başladılar?

Tüm politik oyunlar ve demokrasi tartışmaları bir kenara bırakırsak Türk hükümetinin ne kadar vahşi ve acımasızlaşabileceğine ilk elden tanık olmuş biri olarak, alkış tuttukları muamelenin aynısına maruz kalmış, bir duruş sergiledikleri ve onlar için değerli olan bir davaya destek verdikleri için polis tarafından saldırıya uğramış bu kişilere karşı hiçbir sempati duymuyorum. Bu elbette ki Hollanda polisinin davranışını haklı çıkarmaz. Fakat yine de, içimde bir yerlerde bir umut var: Erdoğan destekçileri artık bizim son birkaç yıldır her gün yaşadıklarımızı kendileri de deneyimlediklerine göre,  belki, belki, bu deneyim gözlerini açmalarını ve Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun korkunçluğunu fark etmelerini sağlar.

Siz bu kriz hakkında ne düşünüyorsunuz? Protestoculara karşı sempati duyabiliyor musunuz? Görüşlerinizi yorumlar kısmında paylaşabilirsiniz.

Başlık resmi: Carlos Latuff

Güncelleme (13 Mart 2017): Blogumla ilgili aldığım birkaç eleştiriye burada yer vermek istiyorum. Hollanda’da ve Avrupa’nın geri kalanındaki Türk topluluklarının çeşitliliğini anlıyorum ve bunun unutulmaması gerektiğini burada da hatırlatmak istiyorum. Türk/Hollandalı, Türk/Alman veya Türk/X (veya Kürt, Alevi, Zaza, Laz) olmak doğrudan Erdoğan destekçisi olmak anlamına gelmiyor ve bu tür bir bakış açısı sadece Geert Wilders gibi ırkçıların tehlikeli söylemine güç katıyor. Fakat bu yazının odak noktası, Erdoğan’a koşulsuz destek veren ve onun için protestolara katılan Avrupalı Türkiye vatandaşları. Bu yüzden yazının kapsamını kısıtlamak durumundaydım ve Avrupa’daki Türk topluluklarının çeşitliliğine yer veremedim. Fakat deneyimlerinize ve düşüncelerinize blogumda yer vermemi isterseniz bunu yapmaya hazırım. Lütfen eleştirilerinizi ve fikirlerinizi yorum kısmında veya İletişim sayfasında benimle paylaşmaktan çekinmeyin, böylece gerekli açıklamaları yapabilirim veya bir hata yaptıysam bunu düzeltebilirim.